Türkiye Partisi - Abdullatif Şener - TP - Türkiye Partisi Forumu
Türkiye Partisi Forumlarına Hoş Geldiniz
Forum Üye değilseniz biran önce "Kayıt Ol" yazan yere tıklayarak siteden tüm kayıtlı kullanıcılar gibi yararlanabilirsiniz. Ziyaretçi olarak sitemizde bulunan üyeler gizli olan bölümlere ulaşamazlar ve mesaj yazamazlar.

Foruma üyeyseniz "Giriş Yap" yazan yere tıklayarak kullanıcı adı ve şifrenizle giriş yapabilirsiniz.

Ziyaretçi olarak dolaşmaya devam etmek için "Do not display again" yazan yere tıklayınız.


NOT: Bu Forum Sitesi Türkiye Partisi Resmi Sitesi Değildir. Bilgi Edinmek ve Paylaşım Amacıyla kurulmuştur.
Türkiye Partisi - Abdullatif Şener - TP - Türkiye Partisi Forumu
Türkiye Partisi Forumlarına Hoş Geldiniz
Forum Üye değilseniz biran önce "Kayıt Ol" yazan yere tıklayarak siteden tüm kayıtlı kullanıcılar gibi yararlanabilirsiniz. Ziyaretçi olarak sitemizde bulunan üyeler gizli olan bölümlere ulaşamazlar ve mesaj yazamazlar.

Foruma üyeyseniz "Giriş Yap" yazan yere tıklayarak kullanıcı adı ve şifrenizle giriş yapabilirsiniz.

Ziyaretçi olarak dolaşmaya devam etmek için "Do not display again" yazan yere tıklayınız.


NOT: Bu Forum Sitesi Türkiye Partisi Resmi Sitesi Değildir. Bilgi Edinmek ve Paylaşım Amacıyla kurulmuştur.
Türkiye Partisi - Abdullatif Şener - TP - Türkiye Partisi Forumu
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Türkiye Partisi - Abdullatif Şener - TP - Türkiye Partisi Forumu

Türkiye Partisi, TP, Abdullatif Şener, Türkiye Partisi amblemi (logosu), Türkiye Partisi il ve ilçe teşkilatları, Türkiye Partisi Tüzüğü, Türkiye Programı, Yeni Oluşum Hareketi
 
PortalAnasayfaGaleriLatest imagesKayıt OlGiriş yapFacebook Grubu

 

 TP Genel Başkanı Şener: Kırılma Yaşanabilir

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
MedCezir
Yönetici
Yönetici
MedCezir


Mesaj Sayısı : 187
Rep Gücü : 367
Kayıt tarihi : 29/05/09
Yaş : 38
Nerden : Mersin

TP Genel Başkanı Şener: Kırılma Yaşanabilir Empty
MesajKonu: TP Genel Başkanı Şener: Kırılma Yaşanabilir   TP Genel Başkanı Şener: Kırılma Yaşanabilir Icon_minitimeÇarş. Tem. 08, 2009 1:54 am

Türkiye Partisi Kurucusu ve Genel Başkanı, Devlet Eski Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER, Türkiye Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler Serbest Meslek Mensupları ve Yöneticiler Vakfı (TOSYÖV), ANKARA Ticaret Odası ve OSİAD işbirliğinde ATO Konferans Salonu’nda “2008′de Türk Ekonomisinden Beklentiler” konulu toplantıda yaptığı konuşmada, Hükümete önemli uyarılarda bulundu.

Şu ana kadar ortaya çıkan makro ekonomik göstergelere bakarak, “her şey mükemmeldir ve mükemmel gidiyor diyemeyiz. Bir yıl sonra kırılma yaşandığı takdirde bu dönemin bütün rakamları baştan sona bozulabilir. Şener, 2008, 2009 ve 2010 yıllarını da iyi atlatmak, riskleri iyi ölçmek gerekiyor.“İnsanların gelecekle ilgili öngörüler oluşturabilmeleri önemlidir.

Her şeyden önce, duyarlılık sahibi olan insanların, sadece tabutu kadar insan olmaya hevesli kişiler olmadığımız için ister istemez değerlendirmeler yapmak, bildiğimiz doğruları konuşmak ve yetkililerin ülke adına politika oluşturanların ve uygulayanların da söylediklerimiz çerçevesinde uyarılmasını sağlamak görevimizdir. Elbette hiç bir şeye karşımadan, konuşmadan hayatımıza devam edebiliriz. Ama bu büyük bir duyarsızlık olur. Görevimizi gereği gibi yapmadığımız anlamına gelir. Belirttiğim gibi tabutu kadar insan olmak anlamına gelir. Olup bitenler sizi ilgilendirmiyorsa, çevrenize ve ülkenize karşı sorumluluk hissetmiyorsanız ve bu sorumluluk çerçevesinde bir şeyler söylemiyor ve yapmıyorsanız tabutu kadar insan olmaya adaysınız demektir.

Güçlü Ekonomi Güçlü Siyaseti Beraberinde Getirir
Ekonomi aslına bakarsanız gündemin birinci maddesidir. Eğer ekonomide belli bir güç oluşturamazsanız siyaseten de güçsüzsünüz, dış politika ilişkilerinde de güçsüzsünüz sosyal konularda da güçsüzsünüz demektir. Bugün daha büyük milli gelire ve ciroya sahip olan ülkeler dünyaya yön veriyor. Kendi halklarını daha huzurlu bir şekilde yönetiyorlar. Bir ara, İslam Konferansı Teşkilatına üye ülkelerin her yıl bir araya geldiği İslam ülkeleri arasındaki ekonomik ilişkilerin gözden geçirildiği Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı”nın başkanı olduğu İSABAK toplantılarının birini merak ettim. Acaba bu İslam âleminin ekonomik verileri neyi gösteriyor diye birtakım veriler çıkardım. Rakamlar çok ilginç. Dünya milli gelirinden en büyük payı alan ülke ABD. 12.5 trilyon dolar ABD”ye ait. 2. olan Japonya 4.5 trilyon dolar 3. büyük ülke Almanya 2. 8 trilyon dolar. Ama 57 İslam teşkilatına üye ülkenin toplam geliri 2. 7 trilyon dolardır. Rakamlar, ciro bu olunca, ekonomik faaliyeti büyük olan dünyanın bir ucundan en büyük ordulara getirip burnunuzun ucuna kadar yerleştirebilir. Ama siz bir tır malı eğer ekonomik gücünüz yoksa iki ülke öteye götüremezsiniz. Olay bunlardan ibaret değil. Merak ettim, dış ticaret hacmi nedir? Toplam dünya ihracatına baktık, 10 trilyon dolar civarında. Peki, bu 57 ülke 10 trilyon dolarlık ihracatın ne kadarını yapmış diye bakıyorsunuz. 770 milyar dolarını yapmış olduğunu görüyorsunuz Ayrıntıya baktığınızda bunun yarısını petrol ve doğalgaz oluşturuyor. Geriye kalanın yarısını da iki ülke yapmış.400 milyar dolarlık ihracatında 200 milyar dolarını iki ülke yapmış. Hani bir ara Malezya benzetmesi vardı ya bende başka bir benzetme yapayım. Türkiye”nin 80 milyar dolar Malezya”nın 120 milyar dolar da olunca ikisinin toplamı 200 milyar dolar yapıyor. Bu iki ülkeyi çıktığınız zaman geri kalan İKÖ üyesi 55 ülkenin toplam ihracatı 200 milyar dolar. Yani dünya ticaretinin toplam kırkta birini yapmıyor. Bir adım daha attığınızda bu 57 ülkenin arasındaki ticarete baktığınızda da 103 milyar doları civarında. O da Zekât miktarı yapmıyor fitre miktarı yapıyor. Burada bir yanlış var. Açılması gereken sorunlar var. Bunları düşünmek ve en doğrusunu yapmak elbette gerekir.
Ekonomik Krizler Türkiye’ye Zaman Kaybettiriyor
Türkiye”nin özel bir konumu var. Bölgesi önemli. Bir tarafta Avrupa bir tarafta Ortadoğu bir tarafta Türkî Cumhuriyetler var. Hem avantaj teşkil eden hem dezavantajlarla yüklü olduğu bir coğrafya içindeyiz. Ve de diğer komşu ülkeler ile kıyaslama yapacak olursak devlet deneyimimiz ve iyi bir iş gücü potansiyelimiz var. Biriktirdiklerimiz iyi ama sürekli olarak yaşadığımız temel büyük bir açmaz var. Maalesef Türkiye geçmiş yıllardan beri 50-60″lı yıllardan beri sürekli ekonomisi belli bir rota içerisinde gidiyor derken sürekli krizlere yakalanıp bunu aşma mücadelesi içinde zaman ve enerji kaybetmiş bir ülke konumundadır. 50″lerin sonunda aynı şey, 60″larda aynı şey, 70″lerde aynı şey ve 90″lı yıllarda yaşadığımız ve 2001 krizleri Türkiye”ye çok şeyler kaybettirmiştir. Demek ki bazı eksikler ve yanlışlar var. Bu yanlışların tekrar tekrar yapılması daha büyük yanlış anlamına gelmektedir. Doğru sağlıklı ve istikrarlı büyümeyi sağlayacak dünya ile doğru rekabet etmeyi sağlayacak bir yapılanmanın gerçekleştirilmesi, politikanın ortaya konması ve bunun kararlı bir şekilde uygulanması gerekir. Fotoğraf açık. 2001 krizi sonrasında Türkiye”de yeni bir döneme girildi. Bu yeni dönem dünya ekonomisi ile yeni bir eklemlenme dönemidir bana göre. Bu yeni eklemlenme dönemini sona ermiş değildir. Politikalarınızı devam ettirdiğiniz sürece bu yeni eklemlenme dönemi devam ediyordur.
Geçmişten Ders Çıkarmalıyız
Şu ana kadar ortaya çıkan makro ekonomik göstergelere bakarak her şey mükemmeldir ve mükemmel gidiyor diyemezsiniz. Bir sene sonra kırılma yaşadığınız takdirde bu dönemin bütün rakamlar baştan sona bozulur. O halde sadece geçmişteki birkaç yılı bazı düzgün görüntüler ve rakamlar ile kurtarmış olmak yeterli değil. 2008″i de, 2009″u da iyi atlamak zorundayız. Yani geçmişe bakarak gelecek ile ilgili riskleri ölçmek zorundayız. Statik denge hiçbir zaman yoktur. Tüm dengeler dinamiktir. O nedenle dinamik bir şekilde sürekli ekonomiyi gözden geçirmek suretiyle yönetimi başarıyla sürdürebiliyor musunuz sürdüremiyor musunuz? Bu önemlidir. Herkes bisikletin üzerinde gibidir. Pedal çevirmeyi bırakan bisikletten düşer. Ekonomi yönetimler de böyledir. Her an yaptığınızı kontrol edeceksiniz. Doğruları eğrileri ayırt edeceksiniz. İyi yapmak da yeterli değildir en iyiyi arayacaksınız. Politikacıların bir huyu vardır. Muhtemel politikacı olduğumuz için bizde de vardır. Bir dönemin iyi olup olmadığını anlatmak için o döneme ait rakamları açıklarız ve ben başarılıyım denir. Başarı böyle anlatılmaz. Bu anlatım tarzı başarıyı göstermez. İnsanların refahlarındaki değişme Hz. Ademden beri var olmuştur. Peki, başarıyı ne gösterir. Başarıyı gösteren uluslararası karşılaştırmalardır. Uzun dönem, dönemsel uluslararası karşılaştırmalar yaparsınız. Eğer diğer ülkelere göre bir avantaj ortaya çıkarmışsanız bu ülkede iyi şeyler yapılmıştır, ekonomi politikaları iyi yönetilmiştir girişimcilerimiz iyi çalışmıştır, küresel rekabette mesafeler almışızdır ve başarılı bir dönemi geride bırakmışızdır. Ama burada birtakım tüketici kalıplarında iyileşmeye rağmen geride kalmışsak bu bir başarısızlık. Yüzde 1 dezavantaja düşen bir ülkenin uzun vadede geleceği yoktur. Ama diğer ülkelere göre yüzde 1″lik bir avantaj elde eden ülkelerde geleceğin büyük ve güçlü ülkeleri olur.
Hem İçeriden Hem Dışarıdan Tehlike Sinyalleri Geliyor
Evet, geçmişte güzel şeyler olmuş ama bu eklemlenme süreci bitmiş değil. Geçmiş 4.5 yılın verilerini kar hanesine ekleyip hesabı kapatamayız. Önümüzdeki tamamlanma sürecini değerlendirmemiz lazım. Tam böyle bir noktada hem içeriden hem de dışarıdan tehlike sinyalleri aldığımızı rahatlıkla söyleyebilirim. İçeride rakamları değerlendiriyorsunuz ve gerçekten rakamlarda kırılma olduğunu görüyorsunuz. En son sanayi üretim endeksi ortaya çıktı. Yıllardır Türkiye”nin tanımadığı bilmediği bir sonuç ortaya çıktı. Büyüme eksi çıktı. Sanayi üretim endeksinde düşme var. Artış yok eksi var. Bu bir sinyal. 2007 üçüncü çeyrek büyüme oranları açıklandı. Mart ayında 4. çeyrek açıklanacak. Ama üçüncü çeyrek büyüme oranı Türkiye”nin yıllık ortalama kapasitesinin çok altında çıktı. GSYH büyümesi yüzde1.5. GSMH artışı yüzde 2. 9 aylık GSMH artışı yüzde 4. Hâlbuki biz bildik bileli deriz ki son dönemler hariç, Türkiye”nin asgari büyüme kapasitesi yüzde 5″tir. Ama yüzde 5 Türkiye için yeterli değildir. Daha yüksek büyüme oranlarını gerçekleştirmesi ve koruması gerekir. Ama açıkça görüyoruz ki Türkiye potansiyeli olan büyüme oranının altına düşmüştür. Bu önemli bir sinyaldir. Üzerinde düşünülmesi gerekir.
Halkın Yaşadığı Enflasyon Resmi Enflasyonunun Üzerinde
Enflasyon evet tek rakamlı hale gelmiştir. Yüksek bir enflasyonu olan bir ülke için tek rakamlı hale gelmesi önemlidir. Ama 4 yıldır yüzde 8″in altına indiremiyorsunuz. İstediğiniz kadar basın. Sürekli kur desteği ile ekonominin rekabet gücünü kırarak da enflasyonun düşüşüne destek verildiği halde maalesef yüzde 8″in altına düşülmüyor. Yıllık hedefin iki katı üzerinde bir enflasyon görünüyor. Ama bu enflasyon TÜİK”in genel endeksinden hareketle söylediğimiz orandır yüzde 8. Yine TÜİK”in verilerine göre gıda maddelerindeki enflasyon oranı yüzde 12,5″dir. Ama Sinan Aygün”ün sepetine bakacak olursanız Türkiye”de yıllık enflasyon yüzde 42″dir. Ama en azından gıda malzemeleri enflasyonuna bakarasınız Sinan Aygün”ün özellikle seçtiği malların enflasyonuna bakarsanız kesinlikle şunu söyleyebilirsiniz. Halkın yaşadığı enflasyon resmi enflasyonunun çok üzerindedir. Bizim bölgemizde insanlar alışıktır enflasyonu ayçiçek yağından anlarlar. Ayçiçek yağı yüzde 90 zam aldığını gören bir tüketiciye siz hiçbir zaman Türkiye”de enflasyon yüzde 8″dir diyemezsiniz. Böyle bir ortamda başka olumsuzluklar da var.
İşsizlik Oranı Tehlikeli Sinyaller Veriyor
İşsizlik oranı sürekli düşürülemeyen bir nitelik kazanmıştı geçen yıllarda. Bununla birlikte yüzde 1″lik yüzde 2″lik düşme eğilimi vardı ama son birkaç aydır işsizlik rakamlarının artma trendi içinde olduğunu görüyoruz. Türkiye”nin en önemli konularından biridir işsizlik. Genç dinamik bir nüfusu değerlendiremeyeceksiniz. İş hayatının dışında tutacaksınız. Enerjisini kullanamayacaksınız ve sonra küresel rekabette başarılı olacağım diyeceksiniz. Bu mümkün değil. Nüfusun ne kadar büyük bir kısmı kalkınma yarışı içine girerse o ülke o kadar yol alır. Onun için işsizlik oranı önemli ve işsizlik şu anda tehlike sinyalleri vermektedir. İşsizliğin daha da yükseleceği sinyallerinin de ortaya çıkması önemlidir.. TÜİK”in rakamlarında işsiz olup iş aramayanlar diye bir sütun var. İktisatta işsiz işsiz olup iş arayanlara denir. Bizde görünen yüzde 10 işsiz olup iş arayanlardır. İktisat işsiz olduğu halde iş aramayanlar işsiz sayılmaz. TÜİK”in işsizlik yayınlarında da böyle bir sütun vardır işsizlik rakamlarına dâhil edilmeyen. Eğer bunları da dâhil edersek işsizlik oranı yüzde 17″lere çıkıyor.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Http://www.blogyazari.com
MedCezir
Yönetici
Yönetici
MedCezir


Mesaj Sayısı : 187
Rep Gücü : 367
Kayıt tarihi : 29/05/09
Yaş : 38
Nerden : Mersin

TP Genel Başkanı Şener: Kırılma Yaşanabilir Empty
MesajKonu: Geri: TP Genel Başkanı Şener: Kırılma Yaşanabilir   TP Genel Başkanı Şener: Kırılma Yaşanabilir Icon_minitimeÇarş. Tem. 08, 2009 1:55 am

Türkiye’de Gelir ve Gider Arasında Büyük Farklar Var
İthalat ihracat rakamlarına bakıyorsunuz. Evet, ihracat artıyor. Ama içerik analizine girerseniz hem ihracatın artışına hem ithalatın artışına yöneltilebilecek birçok itiraz vardır. Nedir bu itiraz? Evet, Türkiye”de ihracat artıyor ama ithalat da artıyor ve her geçen gün Türkiye”de ihraç ürünlerin içindeki ithalat ürünleri artıyor. Ben bir ara merak ettim. Türkiye”de sektörler itibari ile net ithalat ihracat farkımızı bir görelim. Önüme getirilen tabloda tekstil ve giyim dışında hemen hemen artıda olduğumuz herhangi bir sektör göremedim. Buradan şunu çıkarmamız gerekiyor. Ne oluyor? Burada temel kritik nokta aslına bakarsanız cari işlemler dengesi. 2006″da 32 milyar dolar 2007″de 38 milyar dolarlık bir cari işlemler açığı ortaya çıktı. Yani döviz gelirlerimiz ile döviz giderlerimiz arasındaki fark 38 milyar dolar. Bu aynen aile bütçesi gibidir. Cari işlemler açığı dediğimiz şey bir ülkenin dışarıya karşı açığını ifade eder. Aile bütçesinde de her ay eğer 1. 500 lira harcıyorsanız geliriniz 1000 liraysa ve bu devam ediyorsa her ay gelirinizden fazla harcıyorsunuzdur. Bunun bir kaynağı olmalıdır. Böyle bir ailenin iki kaynağı vardır. Birincisi ya borç alıyorsunuzdur birilerinden ikincisi varlıklarını satıyordur. Birikimleri vardır onları harcıyordur birikimleri bitince de evindeki malları satıyordur.
Japon Ev Hanımları Bile Türkiye’den Para Kazanıyor
Cari açığınız 38 milyar dolar ise ve bir sorun çıkmıyorsa bunun anlamı bir yerlerden para geliyor demektir. Bu ne anlama geliyor. Birincisi bize ait olmayan paralar geliyor ikincisi biz bir şeyler satmaya devam ediyoruz. Yaşadığımız süreçte budur zaten. Bize ait olmadığı halde sürekli ülkeye giren para var. Yabancı getiriyor borsaya yatırıyor, hazineye borç para veriyor. Bizim özel sektör dışarıdan sürekli borç para alıyor. Japon ev hanımları bile mevduatlarını Türkiye”deki bankalara yatırıyorlar. Neden? Çünkü paranın en fazla para kazandığı ülke Türkiye olduğu için. Bu para çekildiği zaman biz cari açıkla baş başa kalırız. Ya özel sektörün satmış oldukları ile ya da kamunun özelleştirme yoluyla satmış oldukları ile belli bir gelir oluşuyor. Ülkeye giren döviz oluşuyor bu da aynı şekilde cari açığın veya ülkenin dış açığının kapanmasına yol açıyor. Nitekim son yıllarda rakamlara bakıldığında iyi bir özelleştirme performansı sergilendiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Bunu şunun için söylüyorum. Bir taraftan bu özelleştirme ve buna bağlı birtakım faaliyetler bir taraftan devletin bütçe dengelerini korumasına yardımcı olurken veya hükümetin yönetimin daha fazla kaynak kullanımına imkân sağlarken bir taraftan da dış dengenin sorun oluşturmamasına destek oluyor. Nasıl oluyor? Bakın şöyle bir hesap edin. Merkezi yönetimin ne kadar para kullandığının anlayabilmek için devlet bütçesinde belli gelirler ve giderler var. Bu normal gelirler ve giderlerin dışında şu kaynaklardan yararlanmıştır.
Küresel Rekabet Unutulmamalı
Bir özelleştirmeler yapılmıştır. Özelleştirmeler nedeniyle 24.5 milyar dolar ek kaynak elde edilmiştir. Devlet Hava Meydanlarının işletme hakkının devirleri yapılmıştır ki bu da 8.2 milyar dolarlık bir ilave kaynak sağlamıştır. Üçüncüsü TMSF batan bankalar nedeniyle eskiden sürekli hazineden para istiyordu. Hazine kaynağını kullanarak yük oluşturuyordu. Bu dönemde TMSF varlıklarının satışı nedeniyle ilave 14.5 milyar dolar para gelmiştir. Artı merkezi yönetim iç borç stoku 100 milyar dolar, merkezi yönetim dış borç stoku da 11 milyar dolar artmıştır. Borç stokundaki artışlardan kullanılan ilave para olarak değerlendirin bir merkezi yönetim olarak. Dolayısıyla son 4 yılda 160 milyar dolarak yakın bütçenin geleneksel gelirlerin dışında merkezi yönetim ekstra bir kaynak yaratmıştır. Peki, bu bitmez tükenmez bir süreç olarak varlığını devam ettirebilir mi? Bir süre devam ettirebilir ama bu hiçbir zaman sonu gelmez bir kaynak olarak değerlendirilemez. Ama bu ülke geniştir. Geniş arazileri var. Her yıl emlak satışlarından önemli gelirler var. Bunu böyle yorumladığınızda ekonomik rasyonel bir düşünceye yönelmiş olmazsınız. Bir küresel rekabetin içindesiniz ve bu küresel rekabette bu ülkenin avantajları nasıl artacak ekonomisi nasıl büyüyecek ve sürekli istikrar halinde bu ülke yoluna nasıl devam edecek. Bunu çözümlemediğiniz takdirde her an bir kırılma yaşanabilir ve de bu ülkeyi geriye götürür. Şimdi dış kaynak sürekli geliyor. Bu gelen dış kaynağa baktığımızda nitelik analizi yapmak lazım. Belki bazıları bunları söylüyorsunuz ama siz vaktiyle bu işlerin içindeydiniz diye düşünülebilir. İşin başında olduğum dönemleri sürekli hatırlatmak istemiyorum ama kamuoyunda kimse tartışmazken hizmet sektörünün özelleştirilmesinin uzun dönemde cari işlemler dengesi üzerinde nasıl bir etki yaratacağını söyleyen ilk kişi benim. Benden sonra herkes konuşmaya yazmaya çizmeye başladı.
Cari Açığın Varlığı Büyük Risk
Yabancılar paranın tamamının Türkiye”de kazanıldığı, kar marjlarının yüksek olduğu hizmet sektörüne geliyor. Telefonlar mobil ve telefonlar. İki bankalar. Gayrimenkuller, iş merkezleri, perakende sektörü, Türkiye”de sigortacılık tamamen yabancıların elindedir. Finans sektörü tamamen yabancılaşma eğiliminde olup elden çıkmıştır. Bankacılık sektöründe yüzde 50 civarıdır. Önümüzde Halk Bankası ve diğer bankalarda yabancılara satıldıktan sonra Türkiye”de bankacılık sektöründe yerli payı korkunç derecede düşmüş olacaktır. Önümüzde ne var? Otoyollar özelleşecek, milli piyango, enerji sektörü, köprüler özelleşecek. Bu saydığım tüm bu sektörler yabancılara devredilen bu faaliyet alanları kar marjları yüksek ve paranın tamamının içeride kazanıldığı sektörlerdir. Nasıl bir sonuç ortaya çıkacak.
Yabancılaşma Hızla Artıyor
İçeride kazandığı parayı dövize çevirerek dışarıya kar olarak transfer edecek. Bunun anlamı şudur: Yüksek cari açığı olan Türkiye”nin cari açığına yapısal bir unsur daha ilave ediliyor. Cari açığın varlığı zaten bir risktir. Bunu kapatmadığınız takdirde onun getireceği nokta krizdir. Ve de yüksek cari açıkla ortaya çıktıktan sonra Türkiye politika olarak aman yabancı para girişi ne kadar çok olursa o kadar iyidir, bu açığı kapatacak para gelsin de nasıl gelirse gelsin noktasına gelmiştir. Bu süreç içerisinde Türkiye”de döviz bollaşmaktadır. Döviz miktarı fazla olduğu için kur sürekli düşüyor kur düştüğü için ihracat zorlaşıyor ithalat cazip hale geliyor. Kur düştüğü içinde sürekli cari açık artıyor. Cari açıkta sürekli arttığı için yabancı nasıl para getirirse getirsin deniyor. Bu da bir kısır döngü oluşturuyor. Bu kısır döngünün Türkiye”yi getirdiği nokta şudur eğer ekonomide bir kırılma görmüyorsak bu işlerin iyileşmesinden dolayı değildir. Kırılganlığın olmadığı her ortam hızla yabancılaşmanın devam ettiği anlamına gelir. Yabancılaşma hızla artıyor. Çünkü gelmeden o açık kapanmıyor.
Ekonomi Yabancılaşırken Politikalar da Yabancılaşıyor
Peki, bu süreç nereye kadar devam edecek. Bunun sonucu nedir denirse? Gittikçe ekonomi politikaları da yabancılaşıyor. Buradan şunu kastediyorum. Siyaset seçmene karşı duyarlıdır. Çiftçi ne diyecek, esnaf ne diyecek, iş adamları ne diyecek hassasiyeti vardır. Bu süreç devam ettikçe, dışarıdan gelecek yabancı parasına ihtiyaç arttıkça refleksler böyle gelişmiyor artık. Aman ne yapsak da bu yabancı girişini artırsak, kaçırmasak. Onlar bizden ne beklerler, isterler hassasiyeti ön plana çıktığı için ekonomi politikaları da yabancılaşmaya yöneliyor demektir. Yani ekonominin yabancılaşması demek sektörlerin yabancılaşması demek değil politikaların da yabancılaşmasını söyleyebiliriz.
Dünyada bir dış dalga var. Bu dış dalga Amerika”dan başlayıp Avrupa”yı ve önemli finans çevrelerini rahatsız etmeye başladı. Büyük zararlar ortaya çıkmaya başladı. Bu Türkiye”yi etkileyebilir. Dönmeyen Mortgage kredileri nedeniyle ortaya çıktığı için sürekli belli periyotlar halinde sürekli batı ekonomilerinde finans sektöründe sorunlar ortaya çıkacak.
Türkiye’de Kırılganlıkların Azaldığını Söyleyenler Yanılıyor
Bu sorunlar bize kısmen yansıdığı zaman buradaki dengeleri bozabilir. Bu noktada Türkiye ne kadar sağlam? Ne kadar koruyabilecek durumda derseniz bu konudaki iyimserliklere katılmıyorum. Türkiye kırılganlıkları aşmıştır, dış dalga Türkiye”ye zarar vermez diyenler konuyu iyi görüyor sayılamaz. Yakın zamanlarda dünya piyasalarında bir dalgalanma oldu borsadaki en büyük düşüş Türkiye”de oldu. Demek ki burada bir hassas nokta var. O hassas nokta Türkiye”nin dış dalgalara karşı açık olduğunu, kırılganlığının bulunduğunu gösteriyor. Bunu karşı gerekli tedbirlerin alınması lazım. Eğer bir dış dalga ortaya çıkmasa bile yaşadığımız süreçte Türkiye küresel rekabet gücünü artırarak yoluna devam etmiyor. Türkiye küresel rekabet gücü adeta kırılarak yoluna devam ediyor. Bu ara malın ithalat rakamlarından bellidir. Türkiye”nin üretiminin içerisinde daha fazla ithal girdi olduğu açıkça görülmelidir. Bizimle aynı ölçüde olan ülkeler var. Bu ülkeler ile Türkiye kıyaslandığı zaman şu görülüyor. Bir bu ülkelerde cari fazla var, Türkiye”de yüksek cari açık var. İkincisi bu ülkelerin tamamında rezervler yükümlülüklere göre çok iyi noktada.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Http://www.blogyazari.com
MedCezir
Yönetici
Yönetici
MedCezir


Mesaj Sayısı : 187
Rep Gücü : 367
Kayıt tarihi : 29/05/09
Yaş : 38
Nerden : Mersin

TP Genel Başkanı Şener: Kırılma Yaşanabilir Empty
MesajKonu: Geri: TP Genel Başkanı Şener: Kırılma Yaşanabilir   TP Genel Başkanı Şener: Kırılma Yaşanabilir Icon_minitimeÇarş. Tem. 08, 2009 1:55 am

Türkiye Dış Yükümlüklülerine Göre Rezervleri Zayıf Bir Ülkedir
Dış yükümlülüklerden çok daha yüksek rezervlere sahip. Türkiye dış yükümlüklülerine göre rezervleri zayıf bir ülkedir. Ama rakamları dışarıyı görmeden sadece içeriye yönelik olarak değerlendirirseniz dün 30–40 milyar dolarlık rezervleriniz varken bugün 72 milyar dolar arttıysa güçlü bir ülkeyiz diyebilirsiniz ama dış yükümlülükleriniz dış rezervlerinizden çok daha artmıştır. 2000″li yıllardan itibaren bizimle aynı konumdaki ülkelerin izlediği politikalar ile Türkiye”nin izlediği politikalara karşılaştırdığınızda diğer ülkelerde kur düşüşü yoktur. Aşağı yukarı kur sabit kalmıştır. Bazı ülkelerde yükselmiştir. Türkiye”de ise önemli bir kur düşüşü vardır.
Önemli Risklerin Var Olduğunu Düşünüyorum
Önemli ölçüde kur düşüşü Türkiye”nin rekabet gücünü de etkiliyor. Siz dış pazarlarda yer tutamıyorsunuz iç pazarları da yabancı firmalara teslim etmek zorunda kalıyorsunuz. Küresel rekabet dediğimiz şu. O halde neler yapılması gerekir? Ben önemli risklerin var olduğunu düşünüyorum. Bu risklerden birincisi dış piyasalarda ortaya çıkacak bir dalganın Türkiye”yi çok fazla etkileyecek olabilmesidir. İkincisi ise böyle bir dış dalga ortaya çıkmamış ise Türk ekonomisinin küresel rekabet avantajlarını kaybetmeye başlamış olması, iç pazarların yabancı mallarla dolması dışarıda bizim sanayimizin rekabet gücünün zayıflaması iç dinamiklerin kırılmadan daha ağır sorunlar oluşturacağını düşünüyorum. İlla ki dış dalga ile ortaya bir şey çıkmaz. İç dinamikler de ekonomiyi açmaza düşürebilir. Böyle bir süreç var.
Ekonominin Rekabet Gücü Arttırılmalı
Bunun aşılabilmesinin yolu, ekonomi yönetimi ortak ve hassas bir kavram etrafında onu içselleştirerek ve odak haline getirerek politikalar üretmek zorundadır. Nedir o? Ekonominin rekabet gücü. Tüm birimler ekonominin rekabet gücü nereye gidiyor. Temel sorun ekonominin rekabet gücünü artırmaktır. Bunu artırmak için ne yapılabilir diye reflekslerini ona göre geliştirmek zorundayız. Bu olursa çözümler ortaya çıkar. Bu olmazda şu anda her kurumun kendi hassasiyetleri ile baş başa kaldığı bir yapıda istikrarlı, isabetli bir politik çizgi oluşturulamaz. Şu anda kurumların hassasiyetleri nedir diye sorulursa daha çok günübirlik görüntüler hassasiyet oluşturuyor.
Merkez Bankası diyor ki benim tek sorumluluğum enflasyondur. Kanunda yazılmış sanki Merkez Bankası sadece enflasyondan sorumludur diye. Kur düşüyormuş, düşsün. Neden kur düştükçe enflasyon düşürüyormuş. İthalatı arttırdığı için. Hazine de memnun. Borç stokunun milli gelir içindeki payı azalıyor diyor. Hâlbuki borç stoku artıyor. Maliye de memnun. Maliye de benim görevim bütçe dengesini sağlamak diyor. Kur düşüşü döviz cinsinden borçların faiz giderlerini azaltıyor bütçeye destek sağlıyor diyor. Son zamanlarda özel sektörde bu işten memnun olmaya başladı. Çünkü bir rotaya girdiğiniz zaman tüm kurumlar ve birimler zamanla kendisini ona adapte eder. Asıl risk buradadır. 147 milyar dolar dışarıya borcu vardır özel sektörün dersek özel sektörde düşük kurdan yanadır diyebiliriz. Ama üretim yapanlar dünya ile rekabet edenler bunu istemez. Üretim yapıp dünya ile rekabet yapmak isteyenler rekabet avantajlarını bozmayacak politikalar isterler. Kurun dengeli olmasını isterler.
Türkiye Rekabet Eden Bir Ülke Haline Gelmelidir
Süreç gittikçe dışarıya borçlandırıyorsa ve bu borç stoku artmışsa orada da aynı şekilde rekabet gücü ile ilgili hassasiyetler zayıflayıp günlük dengeleri gözetmek ön plana çıkar. Rekabetin merkeze alınmayışı rekabet avantajlarını artırmanın kurumsal ve kurumlar arasındaki ortak hassasiyete dönüştürülmemesi buna destek verecek ekonomiyi güçlendirecek politikaların ortaya çıkmasını tıkayan temel etken olduğu gibi bunun yokluğu piyasayı ve tüm kurumları zamanla mevcut yapıya adapte hale dönüştürüyor ve bu da uzun dönemde ülkenin rekabet edebilirliğini bozan gelişmeleri ortaya çıkarıyor. Türkiye”nin yaşadığı süreç bu süreçtir bana göre. Tersine çevrilmesi gereken süreç de bu süreçtir. Türkiye rekabet eden, üreten, dünyanın dört bir yanında mallarını pazarlayan, ara girdileri dahil ihraç ettiği ürettiği malların içinde kendi üretim payının yüksek olduğu bir ülke haline gelmek zorundadır.
Cilalı Söylemlerin Türkiye’ye Bir Faydası Yok
Dünyada ayakta kalabilmenin yolu budur. Bunun dışında bir arayışın, bunun dışında günlük cilalı politikalar, söylemler etrafında şekillendirmeler oluşturmanın ülkeye faydası olmadığı kanaatindeyim.
2008 yılında da yapılması gereken çok şey var. Kendimizi pasif bir konuma düşürüp, olaylara pasif bir şekilde bakıp 2008″de olacak sorusunu sormak yerine 2008″de ne olmalıdır? Ne yapılmalıdır, politikalar nasıl yönlendirilmelidir? Ekonomi politikaları uygulayanlara hangi baskılar uygulanmalıdır, hangi zorlamalar yapılmalı, nasıl bir ekonomik politika değişimine yönlendirilmelidir, bu tartışılmalıdır. Hassasiyetler buraya yönetilmelidir diye düşünüyorum. Şu anda umutvar olmamızı engelleyen bazı temel noktalar var. Bu da olayların bahsettiğim çerçevede anlaşılmıyor olmasıdır. Para gelsin de nasıl gelirse gelsin, bu kısa, orta ve uzun vadede dengeleri nasıl bozacak buna dikkat edilmiyor. Türkiye”nin sağlıklı bir ekonomik yapıya sahip olması ve yoluna devam etmesi için gerekli politikaların oluşturulabileceği kanaatinde de değilim. Çok günübirlik düşüncelerin ve cazip söylemlerin peşine takılmak ekonomi yönetiminin yapacağı işi değildir. Ekonomi yönetimi üzerine düşeni yapar, aykırı sözler duyduğu zaman kulak kabartır. Ne yapabiliriz, ne söyleniyor atladığımız bir şey var mı diye bakar. Ama bu yok. Aykırı şeyler söylendiği zaman aman burada yararlanacağımız bir şey var mı anlayışı yerine susturma arayışı var. Diğer taraftan yapılacaklar ile ilgili bir acil eylem planı hazırlandı. Bu planın hazırlanmasının sebebi şuydu. Seçimlerden çıkıldı. Aylar geçti hükümet hala yapacakları ile ilgili bir açıklama yapmadı diye eleştiriler vardı. Bu eleştirilere cevap olması için tüm kamu kuruluşlarına bir talimat ile aylar süren bir çalışma sonunda bir acil eylem planı hazırlandı ve 145 eylemden oluşan bu acil eylem planı kamuoyuna duyuruldu. Başbakan bunu bir basın toplantısı ile açıkladı. Basın toplantısının ardından bir gazetecinin sorusu üzerine Merkez Bankası”nın İstanbul”a taşınacağını söyledi. O acil eylem planı ile ilgili olarak gündeme sadece Merkez Bankası”nın taşınması konuşuldu. Buradaki asıl vahim toplantı şudur: Açıklanan acil eylem planında Merkez Bankası”nın İstanbul”a taşınması yoktur ve İstanbul”un Finans merkezi olması da yoktur. Ama bir soru üzerine o günün konusu otomatikman Merkez Bankasının taşınması oldu. Türkiye”de işler kararlar bir soru üzerine mi veriliyor. Aylarca eylemler hazırlanıyor, çalışmalar yapılıyor ama planda yer almayan Merkez Bankası bir soru üzerine bir karar haline geliyor. Ülke yönetiminin karar oluşturma biçiminin bu şekilde oluşması bana kalırsa en büyük risklerden biridir. Hatta en büyük risktir
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Http://www.blogyazari.com
 
TP Genel Başkanı Şener: Kırılma Yaşanabilir
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Türkiye Partisi Genel Başkanı Abdullatif Şener: Sivilleşmeden yanayız
» Türkiye Partisi Genel Başkanı Şener: Yeni Siyaset Kültürüne İhtiyaç Var
» Türkiye Partisi Genel Başkanı Abdüllatif Şener ve parti yöneticileri Anıtkabir'i ziyaret etti.
» 2011 Genel Seçim Anketi
» Mustafa Öztürk, Türkiye Partisi genel başkanyardımcısı oldu

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Türkiye Partisi - Abdullatif Şener - TP - Türkiye Partisi Forumu :: Türkiye Partisi :: Türkiye Partisi Hakkındaki Haberler ve Yazılar-
Buraya geçin: